İnternet’in insanlık tarihindeki dönüştürücü gücü, Nisan 1993’te halka açık hale getirilmesiyle başladı. O andan itibaren hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelerek iletişim kurma biçimimizi, ticaret ve bankacılık işlemlerimizi, eğlence anlayışımızı, boş zamanlarımızı değerlendirme şeklimizi ve hatta yiyecek ve market alışverişimizi köklü bir şekilde değiştirdi. Dijital öncesi döneme tanıklık eden Baby Boomer’lar, X Kuşağı ve erken dönem Y Kuşağı için bu değişim başlangıçta hayal edilemezdi. Analog dünyanın nostaljisi hâlâ hissedilse de, internetin sağladığı ilerlemelerin ve bağlantısallığın zararlarından çok daha fazla fayda sağladığı konusunda genel bir uzlaşı bulunmaktadır.
İnternet, yaşamı yalnızca geliştirmekle kalmamış; aynı zamanda kökten dönüştürerek insanlık tarihine bir dijital devrim kazandırmıştır. Bu devrim, etkisi bakımından ateşin kontrol altına alınması veya tekerleğin icadıyla kıyaslanabilecek bir öneme sahiptir. Ancak toplum bu dönüşümlerin etkileriyle uğraşırken, şimdiden insan varoluşunu belki de daha derinden etkileyecek bir diğer olgu, Yapay Zeka (YZ) çağı, kapımızı çalmaktadır.
Yapay zeka, önceki teknolojik yeniliklerden farklı olarak, belli bir ölçüde özerk kararlar alabilme kapasitesiyle dikkat çekmektedir. İnternet, insan girdisine bağımlıyken, yapay zeka sistemleri belirli düzeyde kendi kendini yönetme yeteneğine sahiptir. Makinelerin bağımsız kararlar alabilme ihtimali, hayranlık kadar endişeyi de beraberinde getirmiştir. Bilim kurgu distopyalarını andıran senaryolar, yapay zekanın cerrahlar, öğretmenler, yazarlar ve hukukçular gibi meslek gruplarını ikame etmesiyle geniş çaplı bir toplumsal kriz yaratabileceği korkusunu tetiklemektedir.
Bununla birlikte, yapay zeka hakkındaki endişelere rağmen, teknolojinin insanlığa sunduğu potansiyel faydalar yadsınamaz. Yapay zeka, sahtekarlığı tespit etmekten yatırım risklerini analiz etmeye, karmaşık bilimsel verileri işleyerek araştırmalara katkıda bulunmaktan sıradan ve tekrarlayan görevleri otomatikleştirmeye kadar geniş bir uygulama yelpazesi sunmaktadır. Özellikle sağlık alanında, hastalıkların teşhisinde verileri yorumlama ve ilaç geliştirme gibi çeşitli alanlarda sunduğu çözümler, insanlığa hizmet potansiyelini açıkça ortaya koymaktadır.
Tüm bu potansiyele rağmen, yapay zeka henüz çok erken bir gelişim aşamasındadır ve büyük çaplı, kritik kararları tamamen bağımsız bir şekilde alabilme yeteneğinden oldukça uzaktadır. Ancak bu, böyle bir dönemin hiç gelmeyeceği anlamına gelmez. Bu nedenle, hükümetlerin, bilim insanlarının, teknologların ve filozofların, yapay zekanın nasıl düzenleneceği ve hangi etik çerçevede kullanılacağı konusunda şimdiden ortak bir vizyon geliştirmesi gerekmektedir.
Yapay zeka çağının başladığı artık bir gerçektir. Ancak bu çağın ne kadar yaygın ve etkili olacağı konusunda henüz kesin bir yanıtımız yok. İnternet’in erken dönemlerinde yaşanan Dot Com balonu, teknolojinin geleceğini tehdit etmiş olsa da, internetin başka yollarla faydalı olduğunu kanıtlayanlar sayesinde bu kriz aşılmıştır. Benzer şekilde, günümüzde sayısız yapay zeka girişiminin başarısızlıkla sonuçlanma ihtimali, toplumu bu teknolojiye karşı temkinli hale getirebilir. Alternatif olarak, yapay zeka dalgalanmalarla birlikte daha iyi düzenlenmiş ve rasyonelleştirilmiş bir şekilde “yeni normal” haline gelebilir. Her durumda, önümüzde heyecan verici ve belirsizliklerle dolu bir dönem olduğu kesindir.