Bu makalede, çevremizdeki dünyanın hızla değiştiğini ve bu değişime ayak uydurabilmek için eğitim sistemlerimizin de dönüşmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. İnsanların zayıflıkları kaçınılmazdır, ancak bu zayıflıklarla başa çıkmanın yolu, özellikle eğitim sistemlerimizi değiştirmekten geçmektedir.
Bilgi birikimini sağlamış, dünyayı kendi ilkeleri ve değerleri doğrultusunda anlamış bir bireyi düşünün. Bu kişi, dış baskılardan kolayca etkilenmez ve kişiliği oturduğu için yeni çevrelere daha kolay adapte olabilir. Ancak çocuklar bu anlamda farklıdır.
Birçok çocuk, yalnızca dikkatini dağıtmak için telefonlarla meşgul ediliyor ve bu durum, onlara gerekli eğitimi sağlayacak yapısal temel eksikliği yaratıyor. Bu durumun bir sonucu olarak, yapılan araştırmalar çocuklarda zihinsel gerileme belirtilerini ortaya koymuştur.
Haydi başlayalım.
İnsanın Adaptasyon İhtiyacı
“Akıllı” teknolojilerin gelişimi, toplum ve kültürel normlar üzerinde giderek daha büyük bir etkiye sahip ve bu, insan çevresi ve dolayısıyla toplumsal yapının önemli ölçüde değişmesine neden oluyor.
Bu bağlamda, insanlık bu küresel değişimlere uyum sağlamak zorundadır. Bunu başarabilmek için toplum, dünyadaki yerini yeniden değerlendirmeli ve bu değişimlerle başa çıkabilecek yeni düzenleyici mekanizmalar geliştirmelidir.
Ancak, teknolojik ilerlemenin hızı, insanlığın uyum sağlama hızını geçmeye başlıyor ve bu da bizi bir krizle karşı karşıya bırakabilir.
Teknolojik Varlıklar ve Toplumun Siborglaşması
İnsan-makine etkileşiminin yeni biçimlerinin ortaya çıkması, sadece yeni araçların değil, aynı zamanda sosyal etkileşimlerde yeni aktörlerin de yaratılmasına yol açar. Geçmişte bu tür gelişmeler, insanlara yeni meslekler kazandırmışken, günümüzde bazı “teknolojik varlıklar” (teknosubjects) tam anlamıyla uzman rollerini üstlenmeye başlamıştır.
Teknolojik bir varlık, kendi geleceğini şekillendirebilen, yani kendini geliştirebilen bir teknik sistemdir. “Post-insan” (vücudu otomasyon, kendini kontrol eden araçlar ve cihazlarla donatılmış siborglar) gibi yeni varlıkların ortaya çıkması, bu tür teknosubjectlerin bir örneğidir. Bu durumda biyolojik organizmalar ve makineler arasındaki sınır gittikçe silikleşir.
Video oyunları kültüründe, siborg ya da post-insan fikri oldukça renkli bir şekilde sunulmuştur. Örneğin Deus Ex ve Cyberpunk gibi oyunlar bu temayı işlemektedir. Deus Ex: Mankind Divided oyunu, “doğal” ve “geliştirilmiş” insanlar arasındaki çatışmayı ele alarak, gerçekte de böyle bir karşılaşma olasılığına dikkat çeker. Gerçek hayatta, siborgların iş bulma ve hayatta kalma konusunda avantajlara sahip olacağı ortadadır.
Bu noktada, bir siborgun hem yapay (makine) hem de organik (doğal) kontrol sistemlerini birleştiren bir varlık olduğunu; androidin ise dışarıdan bir insanla ayırt edilemeyen tamamen yapay bir varlık olduğunu belirtmek gerekir.
Sosyo-Kültürel Değişimler: Her Şeyin İnterneti
Toplumda yeni sosyal gruplar ortaya çıkıyor. Özellikle dikkat çekici bir grup, “centaurlar” olarak adlandırılan insan-robot hibritleridir. Bu insan-robot ekipleri, her birinin güçlü yönlerini birleştirerek, tek başlarına olabileceklerinden çok daha verimli bir iş gücü yaratıyor. İnsanlar ile robotlar arasındaki bu işbirliği, yeni bir topluluk biçimine veya hatta yarı bir gruba dönüşme potansiyeline sahip.
“Robot toplumu” (küresel yapay zekânın bir tezahürü) ve “insan-robot simbiyozu” gibi yeni sosyalite biçimlerinin ortaya çıktığına tanıklık ediyoruz. Robotların kültürel algısı da değişiyor; insanlar onlara akıl yürütme, öğrenme yeteneği ve hafıza gibi nitelikler atfetmeye başlıyor. İnsanlar, robotlar arızalandığında onlara sempati duyuyor, onları meslektaşları olarak görüyor, onlarla etkileşim için normlar belirliyor ve hatta onlara karşı kıskançlık bile hissediyorlar.
Birçoğu, Nesnelerin İnterneti (IoT) ve Endüstriyel Nesnelerin İnterneti (IIoT) ile zaten tanış. IoT, Akıllı Ev sistemleri gibi ev uygulamaları aracılığıyla kişisel konforu artırmayı hedeflerken, IIoT, özellikle enerji yönetimi ve üretim hatlarında endüstriyel verimliliği optimize etmeye odaklanıyor.
IoT ve IIoT “İnsanların İnterneti” ile birleştiğinde, “Her Şeyin İnterneti” kavramına ulaşmış oluyoruz. Bu birleşim, fiziksel ve dijital alanların birleştiği yeni bir “İnsan-Makine” dünyası oluşturuyor ve insan gerçekliğini dönüştüren güçlü bir yapay zeka destekli alan yaratıyor.
Toplumun Tam Merkeziyetsizleşmesi
Sanal gerçeklik teknolojileri, toplumun tamamen merkeziyetsizleşmesine olanak tanıyor. İletişim sistemleri öyle bir seviyeye ulaşacak ki, karşıdaki kişinin fiziksel varlığını hissedebileceğiz. Bu durumda, biriyle buluşmak için neden seyahat edelim?
Yakın gelecekte, insanlar iş yerlerine bağlı kalmayacak, robotlar çoğu işi devralacak ve ofisler ortadan kalkacaktır. Blokzincir teknolojisi, tüm etkileşimlerimizi şeffaf hale getirecek ve işverenlerin ya da müşterilerin çalışanları kontrol etmesine gerek kalmayacaktır.
Seyahat, tiyatro ve spor gibi deneyimler, sanal dünyalar sayesinde evlerimize gelecek ve büyük şehirlerde yaşamak artık gereksiz hale gelecektir.
İnsan Adaptasyonunun Zorlukları
Yeni teknolojiler şüphesiz önemli faydalar sunsa da, beraberinde getirdiği yan etkiler, bu teknolojilerin doğasından değil, insanlığın doğasından kaynaklanır.
Örneğin, Facebook’un yapay zeka algoritmasının, Peter Paul Rubens’in çıplaklık içeren tablolarını pornografi olarak yorumlayıp kaldırdığı ve bunun geniş bir şekilde kamuoyuna yansıdığı durumu ele alalım. Birçok kişi bu hatadan dolayı öfkelendi, ancak bu durum şu soruyu gündeme getiriyor: Sanattaki çıplak figürler, diğer medyalardaki çıplak figürlerden temel olarak farklı mı? İnsan yargısı doğası gereği öznel ve hatalıdır; bu da yapay zeka sistemlerinin bize yansıttığı bir gerçektir.
Bir diğer yan etki ise “dijital demans” olarak bilinen durumdur. İnsanlar, özellikle çocuklar, çevrimiçi olarak giderek daha fazla zaman geçiriyor; sonsuz eğlence ve sosyal medya içeriği tüketmek, bilişsel yeteneklerde belirgin bir düşüşe yol açıyor. Beyin, özellikle gençlerde, deneyimlerle şekillenir ve doğru uyarım olmadan duraklamaya eğilimlidir.
İnsan tembelliği, hedef eksikliği ve zayıf bir eğitim temeli ile birleştiğinde, sahte demans (pseudo-dementia) geliştirme riskini önemli ölçüde artırıyor; bu durum, entelektüel gelişimin biyolojik eksikliklerden değil, öğrenme ve büyüme isteksizliğinden kaynaklanan bir duraksama halidir.
Öte yandan, yapay zeka zengin, bilgiyle doygun bir ortamda öğrenir. Çocuklar ise genellikle yeni fikirler ve deneyimlere maruz kalmalarını sınırlayan öneri algoritmalarında sıkışıp kalır. Yapay zeka, insan yorgunluğunun sınırlamalarından bağımsız olarak çalışarak, büyük miktarda veriyi işlerken, insan beyinleri sınırlı kaynaklara sahiptir ve optimum işlev gösterebilmek için dinlenmeye ihtiyaç duyar.
Ne Yapılmalı?
Dijital demansın, özellikle de çocuklarda, yarattığı zorluklarla başa çıkmak için eğitim sistemlerimizi reforme etmek kritik öneme sahiptir. Öğrencilere çözümleri ezberletmek yerine, eğitim; eleştirel düşünme becerileri, problem çözme yetenekleri ve merak geliştirmeye odaklanmalıdır. Öğrencileri gerçek dünya bağlamlarında içine alan pratik öğrenme deneyimleri, soyut bilgileri somut hale getirmek için gereklidir.
Ayrıca, bireylerin geniş bilgi yığınlarını filtrelemeyi öğrenmeleri ve değerli içgörüleri alakasız gürültüden ayırt etme yeteneği geliştirmeleri önemlidir; bu, belirli bir alanda sağlam bir temel bilgi olmadan mümkün değildir.
Tamamlayıcı bir diğer önemli nokta ise, okuma alışkanlığını geliştirmek ve tam metin eserleri tamamlama alışkanlığı kazanmaktır; bu, karmaşık fikirleri daha derinlemesine anlamayı sağlar. Sosyal medya paylaşımları ise genellikle, görüşleri manipüle etmek amacıyla hazırlanmış, aşırı basitleştirilmiş ve bağlam dışı bilgileri sunar.
Son olarak, insan gelişiminin potansiyelini de dikkate almalıyız. Neuralink gibi projeler, insanların büyük miktarda bilgiyi işleyebilmelerini sağlayacak beyin-bilgisayar arayüzlerini hayal etmektedir; bu, entelektüel kapasitemizin yeni sınırlarını açabilir. -
Sonuç
İnsanoğlunun çevresi değişirken, biz de gezegendeki en zeki tür olarak konumumuzu korumak için evrim geçirmeliyiz. Hayatta kalmamız, uyum sağlama, yenilik yapma ve türümüzün yönünü kontrol etme yeteneğimize bağlı olacaktır. Anahtar, kişisel gelişime ve bilgi arayışına bağlı kalmak, geleceğe iyimser bir gözle bakmaktır.